• BIST 9079.97
  • Altın 2310.66
  • Dolar 32.3382
  • Euro 35.0737
  • İstanbul 18 °C
  • Ankara 17 °C

Anlamak ve Anlaşılmak Adına...

Hüseyin Gök

Kaç ana gruba ayrılır insan dediğimiz mefhum...

 

a- Kadınlar

 

b- Erkekler

 

Peki ya, ahlaki değerler ve teolojik açıdan...

 

a-İyiler(cennetlikler)

 

b-Kötüler(cehennemlikler)

 

Tümü yanlış ne yazık ki, baştan sona yanlış hem de. İkiye ayırabiliriz yine, ama...

 

a-Anlaşılamayanlar

 

b-Anlaşılabilenler

 

Olmak üzere.

 

Ve ne yazık ki; yüzde doksan dokuzu insanların bu gruba girmekte.

 

Hatta buna davranış bağlamında; tutarlı, dengeli sıfatlarını da ekleyebiliriz. Ya da, anlayışlı, hak gözeten, itibar eden ve sözü özü bir gibi.

 

Ömrümün ilk yarısı, önüme serilen kırmızı halıda yürümekle geçti. Ve memnundum da kayıtsızlığımdan tutun da boş vermişliğime kadar benimsemiş olduğum her şeyden.

 

Bırakınız insanları anlamayı, sorgulama aşamasına bile erişmemiştim henüz. Ta ki, aktif olan dek.

 

Yine de fazla sorgulamamaktaydım ilk başlarda. Ama diğer yandan da anlayamadığım çok şey vardı. Kendimi ise hiç mi hiç tanımıyordum üstelik.  Zira hayatı tozpembe görmeye devam ediyordum halen.

 

Hiç mi hiç art niyet aramadan ve aranmadığına da emin olarak, açardım iç dünyamı, sorunlarımı, sorularımı, sevinçlerimi hatta hüzünlerimi.

 

Pişmiş tavuğun başına gelmeyenler başıma gelince, iyice şaştı pusulam. Uzatmıyorum...

 

Ve kendimi  üniversite ortamında buldum. Dünyanın ve insanların iç dünyasını çözecek tek kişi ben kalmışım gibi, büyük bir heves ve merakla insanlara fayda sağlamak için çırpındığım  bir dönemdi. Akılsız başım...

 

İşim öylesine başımdan aşkındı ki... Önce kendimi analiz edip, çözecek sonra da insanlığa hizmet edip, ya Jung'un yolundan gidecektim ya da Freud'un o gizemli dünyasına sızacaktım.

 

Ne yazık ki; kimsenin yolundan gidemedim. Üstüne üstük kendi yolumu da kaybedince, ayıkla pirincin taşını...

 

Zira bu sefer, psikolojik tahlil bekleyen yeni gruplar dâhil oldu listeme. Çentik atacağım cevabını bulduğum sandığım soruların yanına, sayısız soru daha eklendi. Bırakınız çözümü, sorular kendi aralarında alt kümelere ayrıldı ve liste uzayıp gitti.

 

Velhasıl karmaşık bir boyut kazandı iç dünyam. Ve gördüm ki, yine ait olmadığım yabancı bir gezegene düşmüşüm. İşin kötüsü merakım daha da depreşti sayısız işinin erbabı insan arasında. Hadi, kendimi çözdüm diyelim... Gelin görün ki; kendilerinden bihaber sayısız insanı çözmeye yetmedi gücüm. İyi kötü anlamıştım dünyalarını: Sayısız dert yumağı ile içli dışlı olan dert küpleri...

 

Dernek topluluk, işleri derken  daha da sarpa sardı. İşin ilginci, bana benzeyen kimse yoktu bulunduğum ortamda. Tamamen farklı bir alt yapıdan, farklı bir bilimden gelip davranış bilimlerinin sırrını çözmeye çalışıyordum.

 

Sonuç mu? Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Ve bir o kadar ağır ders ve ikinci üniversite  yükü ağır geldi omuzlarıma. Tökezlememi bekleyen sayısız insan hazır olda bekliyordu. Şükür ki, yüzümün akıyla çıktım. Mağrur bir muzaffer edasıyla, kaldırdım omuzlarıma binmiş bu ağır yükü. İşin maddi boyutu ise, içler acısı.

 

Bu ilginç ve cesaret isteyen deneyimim sonucu, elimdeki liste uzadıkça uzadı. Genel olarak, insan denen mefhumun, buzdağının görünmez kütlesiyle, karmaşıktan da öteydi...

 

Tek bir şey değişmedi süreç sonucu: Ben hala aynıydım, sadece kafam biraz daha karışıktı.

 

Yapacağımı yapmış, beynimi ve ruhumu fullemiştim. Ve maceram sona erdi o zamanki şartlar gereği. İdealimi gerçekleştirmiş  iliklerime kadar işlemişti.

 

Bölümde hep şunu duyarım hocalarımdan:

 

‘'Normal ve anormal tanımı incecik bir çizgi ile ayrılır birbirinden ve o kadar kolaydır ki, bir taraftan diğer tarafa geçmek."

 

O ince çizgi hep var hayatımızda ve diğer ince çizgiler, şartlar var mefhumları birbirinden ayıran.

 

Örneğin, iyi bir insan olmak ne anlama gelebilir ki... Belki dini vecibelerini yerine getirip, çevresini umursamayan... Yoksa insanları canından çok sevip, daha az sevap işleyen mi...

 

Olumlu dediğimiz ne olabilir, peki... Her şeye, herkese pozitif yaklaşıp, sonunda ters köşe yatıp, hayattan darbe alan mı...

 

Ya hakkaniyet nasıl sağlanır... Kötüyü, değersizi eleyip, iyiye hakkını veren mi, konu her ne ise...

 

Sevgi dolu insan nasıl tarif edilebilir sizce... Türlü sözleri allayıp, pullayıp belirli kişilere yönelen mi, diğer tarafta sevgi açlığı çekenleri umursamadan...

 

Buyurun, anlayabilirseniz anlayın insanları.

 

Ve ‘'aşk" denen o sefil duygu için ne demeli... Asıl anlaşılmayan yegane duygu değil mi aşk dediğimiz. Peki ‘'aşk"ın türevleri nelerdir: İlgi mi, ilgisizlik mi, gözetmek mi, görmezden gelmek mi, itibar etmek mi sevdiğine yoksa bir köşeye savurmak mı...

 

Yoksa öfke mi aşkın bir diğer türevi ya da kendini geri çekip, umursamamak mı... Yok saymak mı, ilgiden şımartmak mı...

 

Kıskançlık dediğimiz şu illet duyguya ne demeli: Başarıyı, iyiyi, güzeli, mutluluğu çok görmek mi. Ya da başkalarının mutsuzluğu ile beslenip, egosunu şişirmek mi...

 

Mutsuzluk dediğimiz ne olabilir. Peki, mutlu olmak için illa da her şey dört dörtlük mü olmalı. Yoksa tek bir çiçekle yetinmeyi bilip, gül bahçesinin kapısında beklemeyi bilmek mi mutluluk...

 

Hırs, düşmanlık ve daha nice mefhum çözümlemeye dair. Sayısız ipucu var ama işin kötü yanı ne biliyor musunuz? Şu yüzlere takılan maskeler, sürekli içeriği değişen senaryo metinleri. Sürekli seyirleri değişen hayatlar, olaylar...

 

Hadi, buyurun bakalım bir kez daha, çıkabilirseniz çıkın işin içinden. Biz insanlara dair sayısız faktör öylesine girift bir yapı oluşturuyor ki...

 

Ama her şeye rağmen evet her şeye rağmen insan denen varlığı seviyorum. Öncelikle kendimi tabii ki. Megaloman değilim ama her birimiz tek ve özel değil miyiz. Bir tane bile benzerimiz yok haricimizde.

 

Sanırım hatta eminim ki; işin tek sırrı ‘'SEVGİ".

 

Bırakınız açık kalsın kapısı yüreğinizin ve sığdırabildiğiniz kadar sevgi sığdırın içine: Kim olursa olsun hatta ne olursa olsun.

 

Anlamak ve anlaşılmamak ise kalsın bir köşede. Zira imkânsız işte, insan denen mefhumu çözmek. Psiko-sosyal varlıklarız biz insanlar. Etten, kemikteniz dolayısıyla biyoloji ve tıp bilimleri de yine biz insanlara dair.

 

Kısaca o kadar o kadar çok şey var ki, bizi şekillendiren, biçimlendiren: Ailemiz, çevremiz, arkadaşlarımız, işimiz gücümüz, sevdalarımız, acılarımız, hüzünlerimiz, neşemiz... Sayısız etken.

 

Ve tanıdığımız her bir kişiden tek bir esinti bile taşınsa ruhumuza, daha da farklı şekillenip, mutlu bir seyir izleyeceğiz. Ötesi de yok...

 

Tek bir kare bile ne kadar önemli uzun metrajlı bir film olan hayat yolculuğumuzda.

 

Umarım ve dilerim ki; hepimiz mutlu ve umutlu olalım başrolümüzü oynarken bu belirsiz senaryoda. Tabii ki, Yaradan'ın bize sunduğu tüm güzellikler eşliğinde.

 

Sevgimle...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2010 Haber Bölge | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0534 325 83 00