Bizim kuşaklara ve bizim üstümüzdeki yaş gurubuna sorduğumuzda hep, “ nerede eski Ramazanlar” diyorlar. Nedir o eskiyi hatırlatan durum anlamış değilim. Yiyim, içim ve rahatlık eskiye göre daha iyi ve bol. Teknoloji ve ulaşım eskiye göre daha çok, imkânlar daha fazla. Evet, her şey çok ama bir şeyi unutuyoruz o eski tatlar yok. Her şeyin bolluğu bir tarafa ramazanda aldığın tadı bulamazsan eski tatları hatırlar durursun.
Şimdi o eski tatlardan bildiklerimi sizlerle paylaşayım. Eskiden hali vakti iyi olanlar mutlaka fakir fukarayı sofrasında görürdü. Köylerde bazı yakınlar hep beraber 30 Ramazan iftar açarlardı. İftardan sonra guruplar halinde teravihe gidilirdi.
Bölgesel olarak her bölgenin kendine has adetleri vardı. Bu adetler guruplar halinde birlikte yapılır zaman geçirilirdi. Çarşıda pazarda ulu orta oruç yiyen olmazdı, varsa yiyen o da saklı yerdi. Lokantalar genelde Ramazan nedeni ile tadilata alınırdı.
Evlerde hatimler, cüzler okunur sohbetler devam edilirdi. Yemekler mutlaka eskiye göre daha çeşit ve zengin, ama eskilerin yemek tadını bulmak mümkün değil. Eskiden evlerde pişen kuru fasulyenin kokusunu sokakta hissederdiniz, ama şimdi duyan var mı?
Çocuklara mutlaka oruç tutulması tavsiye edildiği gibi baskı yapılırdı. Hatta akıl baliğ olmamış çocuklara bile oruç tutmaları istenir ve zorlanırdı. Şimdi bunları yapan var mı çocuklar isterse tutuyor, istemezse tutmuyor.
Tattaki maksat burada alınan lezzetler ve uyum meselesi. Rahmetli babam beni oruca teşvik etmek için, “bugün oruç tut bana sat sana para vereyim” derdi. Bende çocukken iyi hatırlıyorum üç beş oruç tutmuştum ve bana para vermişti.
Ben çocukluğumda köyde yaşadığım için çok iyi biliyorum insanların nasıl o yazın oruç tuttuklarını. Teknoloji bugünkü gibi değildi, ekinler orak ve tırpanla biçilirdi. Hem orucunu tutup hem de öğleye kadar tarlada çalışanları biliyorum.
Öğrenci iken rahmetli babam bazı kuvvetli tarlaları şaman buğday ekerdi. Bu ekinler tırpanla işlendiği için rahmetli amcamla sahurdan sonra gider sabah saat 10.00 kadar ekin işlerdik. Ondan sonra gelir saat başı kafamızı serinlemek için çeşmeye tutardık.
Eskiden şehirlerde elektrik var köylerde yoktu. Evlerde gaz lambası yakılırdı, bazılarında gaz lambası olmaz çıra yakardı. Camilerde elektrik olmadığı için ezan cami tepesinden okunurdu. Herkes bunu duymadığı için çocukları damların tepesine çıkarır hoca caminin tepesine çıkıp ezen okunduğunu görsün orucumuzu açalım denirdi. Zaten ezanın okunmasını herkes duymaz dam başında ezan beklerdi.
Şimdiki gibi teknoloji yok dedim ya, evet herkeste çalar saat bulunmazdı. Geceleri erken kalkanlar teneke çalarlardı konu komşu sahura kalksın diye. Şimdiki gibi her evde çalar saat olmazdı, hatta şimdi cep telefonu ile çalar saate kurup uyanıyor insanlar.
Davul eski bir gelenek, bakmayın siz şimdi davulun çalındığına. Kimse davul ile sahura kalkmıyor, sadece gelenek devam ediyor.
Gece sahura ilk kalkanlar annelerimiz olurdu, elektrik olmadığı için gaz çırasında yemek hazırlardı. Geceleri tok tutar diye nerede ise her gece bulgur pilavı pişirilirdi. Yanına birde pekmez şerbeti konur değme keyfine.
Siz bakmayın şimdi yaz kış taze sebze bulunduğuna, pırasadan, lahanadan ve şalgamdan başka bir şey bulunmazdı. Bazen köylere bulama dediğimiz tatlı gurubu gelirdi. Yazdan kurutulmuş sebzeler kışın pişirilirdi.
İşte eskilerin tadı bundan dolayı güzeldi. Mevsimler değişti, yediğimizin içtiğimizin tadı eskisi kadar kalmadı. Toplum olarak oruçluya saygı kalmadı ve nerede ise oruçlunun gözüne sigara tüttürüyoruz. Ramazanda kavga nizah olmazdı, şimdi bakıyoruz her gün kavga gürültü devam ediyor. Neymiş Ramazanın stres ve sıkıntısı imiş. Hâlbuki Ramazan sabır ve bol sevap kazanma zamanıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.