Geçtiğimiz günlerde elime bir resim geçti, bu resimleri köşemde de paylaşıyorum. Çevreyi kirleten koca gövdeli dinozorların yaptığı çevre kirletmesini iki karga kuşu alıp çöp kovasına atıyordu. Ne kadar anlamlı ders verdiklerini görmeniz için resimlere bakarsanız anlarsınız. Toplum olarak hala çevre bilincini kavrayamadığımız ve kargalar kadar çevreyi koruyamadığımızı anlamamıza yeter.
Geçtiğimiz günlerde bir kurumda arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Bana enteresan önerilerde bulunarak, “ sen çok okunan bir yazarsın şu düşüncelerimizde bir yazsana” diye istekte bulundular. Aslında talepleri gerçekten çok güzel ve yazmaya değerdi. Bende kendilerine siz bana çok okunduğumu söylüyorsunuz ama bazıları da farklı düşünüyor dedim. Söylediklerini aynen aktarayım benden nefret edenler duysun, gerekirse isimlerini de veririm. İlimizin saygın sevilen insanları:
“ sabah gazeteyi elimize aldığımızda ilk okuduğumuz bir köşe yazarısın. Kimin ne söylediği önemli değil, elbette her yazınızı herkesin beğenmesi mümkün değil. O sevmeyenlerde belki sabah sizi ilk okuyanlardandır” diye iltifatta bulundular.
İsteklerine gelince, çok önemli bir husus toplum olarak birbirimizin hak ve hukukuna riayet edip saygı göstermememiz. En çok takıldıkları konu ise adam girip olmuş karşında hapşırıyor elinde selpakta yok. Üstelik hapşırdığı eli ile sizinle toka yapıyor. Kardeşim ben senin gribini nezleni elime sürmek zorundamıyım. Elini sıkmasam adam güceniyor, neden bunlara dikkat etmeyiz.
Sokakta ellerinde kola ile giderken içtikleri kola kutularını neden çöpe değil de sokağa atıyorlar. Umumi tuvalete girip çıkanların ekserisi ellerini yıkamıyor. Yıkamadığı elinde taşıdığı mikrobu başkası ile tokalaşırken ona yaymıyor mu? Neden insanlar hala el yıkamasını öğrenmediler. Elini yıkayan bazıları da kullandıkları peçete ve selpakları bedava diye düşüncesizce kullanıyorlar. Bir başkasına da lazım olur diye düşünmüyorlar. Evet, aynen katılıyorum ve konu ile bağlantılı bir fıkra aklıma geldi onu sizlerle paylaşayım.
Konferans sırasında arkadaş olan üç uzman birlikte tuvalete girerek ihtiyaç gidermişler. İşini ilk bitiren ellerini yıkadıktan sonra makineden peş peşe kurulama kağıtları alıp ellerini kurulamış. Tam 16 adet kağıt havlu harcamış. Arkadaşlarına dönmüş: Ben ODTÜ mezunuyum, bizim okulda önce temizlik öğretilir. İşini ikinci bitiren tek bir kağıt havlu çekmiş ve elini kurulamış ve diğerlerine dönmüş: Ben Bilkent mezunuyum, bize okulda çevreciliği öğrettiler. Çok kağıt harcamak çevreye zararlıdır? Üçüncü kişi ne ellerini yıkamış, ne kağıt almış. Kendisine şaşkın şaşkın bakan arkadaşlarına dönmüş: Ben Boğaziçi mezunuyum, biz elimize işemeyiz!
Bu fıkradaki esprinin aslında doğru olanı hiçbirisi değil, ihtiyacın kadar olanı kullanmaktır.
Geçen günlerde bir dostum şunu söyledi; “ havaların iyi olduğu bir gündü üç genç Ulu ırmak kenarındaki banklara oturmuşlar ellerinde bir poşet kuruyemiş ve içecek. Bir saat onu yiyip çevreye attılar, ben bunları zabıtaya şikayet ettim ne gelen oldu nede bakan, zaten gelseler de adamlar çevrenin içine ettiler gittiler” dedi.
İnsanların başına polis ve zabıta dikmeye gerek yok, insanların aldığı terbiye ve görgü ile alakalıdır. Bu gençler belki de yarının idarecileri olacaklar ve bu işlere bakacaklar. Adam içtiği içeceğin kabını sokağa atıyorsa, insanların oksijen almaları için dikilen ağaç ve yeşil alana zarar veriyorsa o onun görgü ve terbiyesini ortaya koyar.
Belediyenin şehrin güzelliği için gözü gibi baktığı yeşillikte adam at otlatıp inek güdüyorsa daha çok işimiz var demektir. Sulu çamaşırını balkona asıp gelip geçenin kafasına akıtan, balkondan komşusunu üstüne sofra ve halı çırpan hanımı görgü ve medeniyet okuluna göndermek lazım. Kış günü balıkçılar yıkadığı balığın suyunu sokağa akıtıp gelip geçenin ayağı ile evlerine balık kokusu gönderiyorsa, o balıkçıları çok eğitmek lazım. Görgü ve medeniyet parayla alıp satılmaz, insanın içinden gelen bir durumdur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.